1.
Yapısal Benzerlik: Bütün canlılar hücrelerden meydana gelmiştir.
Canlılar hücre yapısına göre prokaryot ve ökaryot; hücre sayısına göre ise tek
hücreli ve çok hücreli olarak gruplandırılabilir.
2.
Beslenme: Canlılar ihtiyaç duydukları enerjiyi veya yapı elementlerini
besinlerden karşılar. Bazı canlılar kendi besinlerini kendileri yaparken (ototrof)
bazı canlılarda dışarıdan hazır olarak alırlar ( heterotrof)
3.
Solunum: Besinlerin enerji elde etmek amacıyla parçalanmasına solunum
denir. Eğer bu işlemde O2 kullanılıyor ise oksijenli solunum (aerobik solunum)
kullanılmıyor ise oksijensiz solunum (anaerobik solunum, fermantasyon,
mayalanma) denir. oksijenli solunum sonucunda 40 ATP (38 ATP) Oksijensiz
solunumda 4 ATP (2 ATP) çıkar. Oksijensiz solunum sitoplâzmada oksijenli
solunum mitokondride gerçekleşir. Bazı bakterilerde ve mayalarda görülür. Bunun
dışındaki canlılarda oksijenli solunum görülür.
Metabolizma:
Canlı hücresinde meydana gelen tüm yapım ve yıkım tepkimelerine denir.
Hücredeki metabolizma olayları
ikiye ayrılır:
a)
Anabolizma (Yapım=Sentez) :
Küçük moleküllü maddelerden büyük
moleküllü maddelerin meydana getirilmesidir.Bu olaylar sırasında genellikle su
açığa çıkar. (dehidrasyon sentezi)
Örnek: Protein sentezi,
Nişasta sentezi.
b)
Katabolizma (Yıkım = Yadımlama) :
Büyük moleküllü maddelerin daha
küçük parçacıklara ayrışması olayıdır.
Bu olaylar sırasında genellikle
su kullanılır. Örnek: Sindirim.
NOT:
Fotosentez, anabolik bir tepkime
olmasına rağmen su kullanan, hücre solunumu ise katabolik bir tepkime olmasına
rağmen su açığa çıkaran bir olaydır.
Bazal
metabolizma: bir kişinin hayatsal olaylarının devamı için bir günde
alması gereken enerji miktarıdır. Yemekten 12 saat sonra tam istirahat halinde
uyanıkken ve ısı değişimi olmayan ortamda tüketilen oksijen miktarı ölçülerek
hesaplanır. Bir insan için yaklaşık 1500–1600 kcal. Dir. Basitçe bunun altında enerji alınırsa
zayıflanır üstünde enerji alınırsa şişmanlanır. Büyüme döneminde anabolizma
baskın, yetişkinlik döneminde eşit, yaşlılıkta ise katabolizma baskın
durumdadır.
4. büyüme
ve gelişme: tek hücreli
canlılarda hücre sitoplazması artarak çok hücreli canlılarda ise hücre sayısı
artarak büyüme gerçekleşir. Belirli bir büyüklüğe erişen canlı üreme yeteneğini
kazanır. (ergenlik)
5 İrkilme
ve Hareket: Canlıların çevreden gelen çeşitli fiziksel ve kimyasal
etkilere karşı gösterdikleri tepkiye irkilme denir.
Hayvanlar, insanlar ve tek
hücreliler yer değiştirirken bitkiler ise su, ışık, sıcaklık gibi etkilere
karşı yönelim (tropizma) gösterirler.
6 Üreme:
Canlıların nesillerini devam ettirmek için kendine benzer bireyler meydana
getirmeleridir. Canlılığın devamı için zorunlu değildir. Eşeysiz ve eşeyli
olmak üzere canlılarda 2 çeşit üreme görülür. Üremenin esası hücre
bölünmesidir.
. Boşaltım: Metabolizma sonucu açığa çıkan işe yaramayan maddelerin
organizmadan (canlıdan) uzaklaştırılmasıdır.
Bu olayla organizmada homeostasi
(iç denge) sağlanır.
7. Sindirim: Büyük moleküllü besin maddelerini en küçük yapı
taşlarına (monomer) parçalayarak enerji hammaddesini elde etmektir.
Canlılarda hücre içi ve hücre
dışı olmak üzere iki şekilde gerçekleşir.
Çepersiz bir hücreliler ve basit
hayvanlar (sünger, hidra) haricindeki canlılar hücre dışı sindirim yaparlar.
9. Organizasyon: Çok hücreli canlıların hücreleri, tek hücrelilerin
ise hücre içinde bulunan yapıları arasında bir koordinasyon ve görev dağılımı
vardır. Organizasyonun Basitten Karmaşığa Doğru Dizilişi
AtomàMolekülàOrganelàHücreàDokuàOrganàSistemàOrganizma Şeklindedir.
AtomàMolekülàOrganelàHücreàDokuàOrganàSistemàOrganizma Şeklindedir.
Canlılarda cansızlar gibi
elementler ve bileşiklerden oluşur.
Canlıları meydana getiren maddeleri
organik ve inorganik maddeler olarak ayırabiliriz.
Organik maddeler: sadece canlılar
tarafından sentezlenen ve yapısında karbon bulunan bileşiklerdir.
İnorganik maddeler ise doğada
maden olarak bulunabilen bileşiklerdir.
Bir canlının yapısında bulunan
organik madde, inorganik madde ve su miktarını şu şekilde bulabiliriz.
Örneğin bitkilerde; önce
kütlesini tarttığımız bitkiyi kuruttuktan sonra tekrar tartarsak aradaki fark
su miktarıdır.
Yakıp küllerini tarttığımızda inorganik
madde miktarını verir.
Aradaki fark ise organik
maddelerin yanmasından kaynaklanmıştır.
Besinler görevlerine göre
a) enerji vericiler: vücutta
kullanılış sırasına göre karbonhidratlar, yağlar ve proteinlerdir. Sahip oldukları
enerji miktarına göre yağlar proteinler ve karbonhidratlardır.
b) yapıcı ve onarıcılar:
Karbonhidratlar, yağlar, proteinler, su ve mineraller
c) düzenleyiciler: protein,
vitamin, mineral ve su olarak gruplanabilir.
1.İNORGANİK BİLEŞİKLER:
A) Su: Su
yanıcı özellikte olan iki hidrojen ve yakıcı özellikte olan bir oksijenin
birleşmesinden meydana gelmiştir. Dünyamızın yaklaşık olarak % 75 ‘i sularla
kaplıdır. Su birçok işlemde birim kabul edilir. Örneğin yoğunluğu 1 dir.
Hidrojenin atom numarası 1 dir. 1
litre suyun ağırlığı 1 kg özısı 1 dir. 0 derecede
donar 100 derecede kaynar Tüm maddeler soğurken hacimleri küçülür su ise +4
dereceye kadar soğutulduğunda hacmi küçülürken daha düşük sıcaklıklarda hacmi
büyümeye başlar. Bu da buzun yoğunluğunun sudan az olması sonucunu doğurur.
Böylece su üstten donmuş altta bulunan balıkların yaşamasına imkan sağlamış
olur. Güneş doğduğunda üstte olduğu için
kolayca eriyebilir.
Su molekülleri arasındaki çekim
kuvveti (kohezyon) bitkilerde suyun yükseklere taşınmasında etkilidir.
Suyun öz ısısı yüksek olduğundan
vücut sıcaklığının dengede kalmasında etkilidir.
Tüm canlı hücrelerde mutlaka su
bulunur. Çünkü bir hücrede su oranı %15 altına düşerse enzim faaliyetleri yani
canlılık sona erecektir.
Her canlıda çeşitli oranlarda
aynı canlının farklı doku ve organlarında değişik oranlarda su bulunur.
Genelde bitkilerde hayvanlara
göre su miktarı fazladır. Bu oran insanda %70 civarındadır.
İnsanda kemik ve diş gibi
kısımlarda su miktarı azdır. İnsandaki suyun çoğu kan ve doku sıvısında
bulunur.
Hidrolizde gereken su miktarı
dehidrasyon sentezinde çıkan su miktarına eşittir oda (n-1) dir.
Suyun canlılar için önemli özelliklerini şu şekilde
sıralayabiliriz.
Çok iyi bir çözücü olduğu için
maddelerin (Besin, hormon ve
atıkların) taşınmasında görev alır.
Tuzları iyonlaştırarak
biyokimyasal reaksiyona zemin hazırlar.
Sindirim (Hidroliz) reaksiyonları
için gereklidir.
Enzimlerin çalışması için
gereklidir.
Fotosentez için gereklidir
Vücut ısısının düzenlenmesinde
görev alır.
Zararlı atıkların seyreltilmesi
ve atılmasında rol oynar.
Atıkların vücuttan atılmasında
görev aldığı için eksilen suyun alınması gerekir.
İnsan vücudunda bulunan suyun
%10’nu kaybettiğinde hayatı tehlikeye girebilir. Su ya doğrudan yada yiyeceklerle
alınabilir.
İnsan günde yaklaşık 2lt suyu
idrar ve ter yoluyla dışarı atar. Bu
kadar suyun alınması gerekir. Hava sıcaklığına göre bu miktar artabilir. Çay,
kahve, kola şeklinde alınan su bu hesaba dahil edilmez.
B. ASİTLER VE BAZLAR :
bir çözelti içerisindeki H iyonu konsantrasyonunun negatif logaritmasına PH
denir.
Çözeltiler pH 0- 7 arasında ise asit
7- 14 arasında ise baz özellik gösterirler. 7 olduğunda ise nötr özellik gösterirler. Örneğin su
7- 14 arasında ise baz özellik gösterirler. 7 olduğunda ise nötr özellik gösterirler. Örneğin su
İnsan kanının pH’ı 7,4 dür. Bu
değer 7 veya 7,8 çıkması ölümle sonuçlanabilir.
Canlıların vücutlarında çeşitli
asitler bulunur.
En başta nükleik asitler, yağ
asitleri, amino asitler ve laktik asit gibi organik asitler her canlıda bulunabilir.
Bunun yanında insan midesinde tuz
ruhu, limonda limon asiti, karıncada formik asit, ısırganotu, portakal ve diğer
meyvelerde çeşitli asitler bulunabilir. Zehirli hayvanların zehirleri asit
özellik gösterir.
Canlı vücudunda bir çok baz
bulunabilir. En başta nükleik asitlerin yapısına giren organik bazlar bulunur.
C. MİNERALLER
İnsan vücudunda bir çok mineral
tuzu bulunur.
Fakat en önemlisi yemek tuzudur.
Fakat en önemlisi yemek tuzudur.
Tuz doku sıvısının kana geçmesini
sağlar.
Dolayısıyla eksikliği sakıncalıdır.
Dolayısıyla eksikliği sakıncalıdır.
İnsanın günlük tuz ihtiyacı 6gr.
(2 çay kaşığı) ilerleyen yaşlarda alınan tuz vücutta birikerek kalp ve damar
hastalıklarının oluşmasına neden olmaktadır. Bunu engellemek için bu gibi
kişilerin NaCl yerine KCl kullanması
faydalı olabilmektedir.
İnsan vücudunda belli başlı
Ca, Fe,P, Mg, Na, K, I, F, Zn gibi mineraller bulunur.
Ca, Fe,P, Mg, Na, K, I, F, Zn gibi mineraller bulunur.
Bunlardan Ca
-kemik yapımında
–kasların kasılmasında
–kanın pıhtılaşmasın da görev alır.
Bu yüzden eksikliği kemik erimesi gibi ciddi rahatsızlıklara neden olur.
-kemik yapımında
–kasların kasılmasında
–kanın pıhtılaşmasın da görev alır.
Bu yüzden eksikliği kemik erimesi gibi ciddi rahatsızlıklara neden olur.
Ca ihtiyacımızı en kolay süt ve
süt ürünlerinde karşılayabiliriz.
Özellikle ergenlik dönemindeki
genç kızların Ca alımına dikkat etmesi gerekir.
Aksi takdirde menopozdan sonra kemik
erimesiyle karşılaşılabilir. Sonra ki alınacak Ca o kadar etkili değildir.
Kemik erimesine yakalanmamak için
Ca ihtiyacımızı karşılamak
D vitamini (provitamin) almak
Yeteri kadar güneş ışığı almalı
(15 dk)
Düzenli spor yapılmalı
Fe: alyuvarların yapısında
bulunan hemoglobinin yapısına katılarak oksijen taşınmasını sağlar. Bu yüzden
çok önemlidir.
Pekmez ve kırmızı ette (bol
bulunur. Eksikliğinde kansızlık (anemi) görülür. Kansızlık; uyuşukluk ve beyne az kan
gitmesinden dolayı zeka problemleri oluşturabilir.
Kansızlığa yakalanmamak için
Düzenli olarak Fe almalıyız
B12 vitamini almalıyız (polen)
C
vitamini almalıyız (Turunçgiller)
Zn almalıyız (kabak çekirdeği)
P: ATP ve nükleik asitlerin
yapısında ,
Mg: Kemik kas ve sinirlerde
klorofilin yapısında ve solunum enzimlerinin yapısına katılır.
Na ve K: impulus(sinir uyartısı)
iletiminde
I: tiroksin hormonu için
F: dişlerin sertleşmesi için
Zn: protein sentezinde görev
alır.
Mineral kaynaklarımız içme suyu,
tuz, süt, yumurta ve sakatatlardır.
Mineraller bu etkilerini ya bu
maddelerin yapısına katılarak veya ilgili enzimleri aktive (kofaktör) ederek
görür.
2. ORGANİK MADDELER:
Canlılar tarafından sentezlenen
bileşiklerdir. Yapılarında CHO elementleri bulunur. Kompleks organik
bileşiklere polimer (zincir), polimerleri oluşturan yapı taşlarına ise monomer
(halka) denir. Hücre zarından tüm inorganik bileşikler vitaminler ve organik
bileşiklerin monomerleri geçebilir.
KARBONHİDRATLAR:
GENEL ÖZELLİKLERİ
Genel formülleri (CH2O)n dir
Parçalanmaları diğer besinlere
göre kolaydır.
Birinci sıradan enerji vericidir.
Fazlası glikojen daha da fazlası
yağ olarak depolanır.
Bitki, mantar ve bakterilerde
çeper yapımına katılır.
Monomerleri fotosentez tarafından
oluşturulur.
DNA, RNA, ATP, NAD ve FAD gibi moleküllerin
yapısına katılır.
Yağlarla (glikolipit) ve
proteinlerle (glikopeptit) birleşerek hücre zarının yapısına katılır.
Tatlılar, hamur işleri, tahıllar
ve baklagillerde bol bulunur.
KARBONHİDRATLARIN ÇEŞİTLERİ
1-Monosakkaritler: karbon sayılarına göre
3C trioz 5C pertoz 6C heksozlar çeşitleri bulunur.
3C trioz 5C pertoz 6C heksozlar çeşitleri bulunur.
Triozlar: Pirüvat solunum
reaksiyonlarında ara ürün olarak ortaya çıkar.
Pentozlar: riboz RNA’nın
Deoksiriboz DNA’nın yapısına katılır.
Heksozlar ise 6C lu glikoz
(üzüm-kan şekeri), fruktoz (meyve şekeri) ve galaktozdur (süt şekeri).
2-Disakkaritler: en çok bilinenler.
İki monosakkaritin dehidrasyon
senteziyle birleşmesiyle oluşur. Bir mol su çıkar. Ve glikozit bağı oluşur.
Glikoz +glikozàmaltoz
(arpa şekeri) +su
Glikoz + galaktozàlaktoz
(süt şekeri)+su
Glikoz+fruktoz à
sukroz-sakkaroz (çay şekeri) + su
3-Polisakkaritler: ikiden fazla şekerin (1000-2000) dehidrasyon
senteziyle birleşmesinden oluşur. n-1 tane su çıkarak glikozit bağı oluşur.
a)Nişasta: Bitkilerde şekerin depo şeklidir. Amiloz ve amilopektin
gibi çeşitleri vardır. Bitkilerin depo organlarında depolanır. Örnek patetes,
baklagiller
b)Glikojen: Hayvan, insan bakteri ve mantarlarda şekerin depo
şeklidir. Kas ve karaciğerde glikozun fazlası bu şekilde depolanır.
c) Mukopolisakkaritler: Aminoşeker (azotlu) ve sülfirik asit
içerir. Örnek Kitin (Eklem bacaklılarda dış iskeleti yapar) Heparin (kanın damar
içinde pıhtılaşmasını önler) Kondrin sülfat, hiyoluronik asit
d) Selüloz: Bitkilerde hücre çeperini yapar. Bazı bakteriler ve
bazı birhücreliler haricindeki canlılar sindiremez. Geviş getiren hayvanlar ve
termitler sindirim sistemlerindeki selüloz bakterileri sayesinde
sindirebilirler.
B) YAĞLAR (LİPİTLER)
Yapılarında C,H,O,N,P bulunan
organik bileşiklerdir. Yapısındaki C ve H sayısı O den fazla olma çok enerji
vermesini sağlar. Hidrojen oranındaki fazlalık hafif olmasını ve metabolik su
kaynağı olarak kullanılmasını sağlar. Suda çözünmediği için sindirimi en zor
besindir
GENEL ÖZELLİKLERİ
1.Depo maddesidir.
2. ısı kaybını engeller
3. organ ve dokuları
darbelerden korur.
4. 2. enerji kaynağıdır.
5. bazı hormon ve
vitaminlerin yapısına katılır.
6. yağda eriyen vitaminlerin
vücuda alınmasını sağlar.
7. hücre zarının yapısına
katılır.
8. metabalik su kaynağı olarak
kullanılır.
9. Suda çözünmezler fakat eter,
kloroform, benzen, aseton gibi organik çözücülerde çözünür.
YAĞ ÇEŞİTLERİ:
A)Fosfolipitler:
Yapısında “P” bulunan yağlardır.
Hücre zarının yapısına katılır.
Bir yüzleri suyu sever diğer
yüzleri suyu sevmez. Bu yüzden hücre zarında su sevmeyen yüzleri birbirine
diğer yüzleri dışarıya bakacak şekilde dizilerek iki katlı bir yapı
oluşturmuşlardır.
B) Steroitler: Vitamin (D) ve Hormonların (eşeysel ve böbrek üstü
bezi) yapısına katılır.
Kolesterol bu gruba dahildir.
Kolesterol balık hariç hayvansal gıdalarda (katı yağlarda) bulunur.
Vücutta kolesterol safra yapımı
ve steroit hormonların yapısına katılır.
Fazla alınması damarlarda
birikerek kalp ve damar rahatsızlıklarına neden olacağından özellikle 50
yaşından sonra alınmamasına özen gösterilmelidir.
İnsan kanındaki seviyesi 200’ün
üzerine çıkmamalıdır.
C) Nötr Yağlar (Trigliserit):
Üç yağ asiti ve bir gliserolden
oluşur. Oluşması sırasında diğer organik moleküllerde olduğu gibi n-1 tane yani
3 tane su çıkar ve 3 tane ester bağı kurulur.
YAĞ ASİTLERİ
Gliserolle birlikte yağların monomerlerini oluştururlar.
Vücudumuz birçok yağ asitini sentezleyebilirken bazı yağ asitlerini
sentezleyemez. Bu yağ asitlerinin dışarıdan hazır olarak alınması gerekir. Bu
gibi yağ asitlerine esansiyel (Temel-elzem-zorunlu) yağ asitleri denir.
Yağ asitleri kimyasal açıdan
ikiye ayrılır.
a)Doymuş yağ asitleri ve özellikleri
1.Yapılarında bulunan “C”
atomları arasında çift bağ bulunmaz
2. oda sıcaklığında katıdır.
3. hayvansal kökenlidir
4. kolesterol içerirler.
b) Doymamış yağ asitleri ve
Özellikleri
1.Yapılarında bulunan “C”
atomları arasında çift bağlar bulunur.
2. oda sıcaklığında sıvıdır.
3. bitkisel kökenlidir (balık
hariç)
4. kolesterol içermezler.
Doymamış yağ asitleri hidrojenle
doyurularak margarinler oluşturulur.
En sağlıklı yağ zeytinyağıdır.
Günlük elzem yağ asitlerini karşılayabilmek için 15cc (bir çorba kaşığı)
yeterlidir.
Öte yandan omega-3 (balık, fındık) yağ asitleri de kanı sıvılaştırıp akışkanlığını arttırdığı kolesterol seviyesini aşağıya çektiği için alınması faydalıdır.
Öte yandan omega-3 (balık, fındık) yağ asitleri de kanı sıvılaştırıp akışkanlığını arttırdığı kolesterol seviyesini aşağıya çektiği için alınması faydalıdır.
Kanın akışkanlığının artması
dolayısıyla beyne giden kan (oksijen) miktarının artması zeka ve başarı
üzerinde olumlu etki yapar.
Yağ Bakımından Zengin Gıdalar:
Yağlı tohumlar, zeytin, süt, iç yağı
C) PROTEİNLER
Yapısında C,H,O ve N organik
moleküllerdir. Virüsler dahil tüm canlılarda bulunur. Yapıcı ve onarıcı olarak
kullanıldıkları için zorunlu haller haricinde enerji verici olarak
kullanılmazlar.
Et, süt, yumurta ve
baklagillerdir. Beyaz et özellikle balık eti tercih edilmelidir.
Günlük ihtiyacımız 0,02 gr dır.
Protein eksikliğinde
Açlık durumunda ödem olur
Yaralar yavaş iyileşir
Alyuvarların yapısında
düzensizlik görülür.
Savunma sistemi zayıflar
GENEL ÖZELLİKLERİ
Vücudun ve hücrenin temelini
oluşturur.
Enzimlerin yapısını oluşturur.
Maddeleri tanır ve hücre içine
alır.
Gerektiğinde son olarak enerji
verici olarak kullanılır.
Hormonların çoğunluğunu
oluşturur.
Vücudu mikroplardan koruyacak
antikorları oluşturur.
Kasları yapar (aktin ve miyozin)
pH değişikliklerini dengeler
Oksijen ve CO taşır. (hemoglobin)
Kanın pıhtılaşmasını sağlar
PROTEİNLERİN YAPISI
proteinlerin monomerleri amino
asitlerdir.
Proteinlerin yapısına katılan 20
amino asit bulunur.
Bunlardan 12 tanesini vücudumuz
yapabilirken 8 tanesini yapamaz.
Bundan dolayı hazır olarak dışarıdan
alınması gerekir. Bunlara temel (esansiyel) amino asitler denir.
R grubunun farklılığı çeşitli
amino asitlerin ortaya çıkmasına neden olur.
Amino asitler birinin COOH grubu
ile diğerinin Amino grubu arasında bir mol su çıkmasıyla kurulan peptid bağıyla
birleşir.
Bu sayede ortaya çıkan
bileşiklere amino asitlerin sayılarına göre dipeptit veya polipeptid denir.
20 çeşit amino asitin sırası,
sayısı ve cinsi değişerek sonsuz çeşitlilikte protein oluşur.
(10 rakam kullanılarak sonsuza
kadar sayı yazmanın mümkün olduğu gibi) bu nedenden insanlar birbirlerine
benzemez. İnsanlarda parmak izi ineklerde burun izi bunun için farklıdır.
Proteinlerin kalıpları direkt
olarak mRNA aracılığıyla DNA’dan alınır.
Ribozomlarda sentezlenir.
Daha sonra golgide gerekli
değişiklikler yapılarak hücre içi veya dışına bırakılır. Hücrede üretilen proteinler
enzim, hormon veya yapısal protein olarak kullanılır.
İlk sentezlenen haline primer
sonra S bağları yardımıyla kazandığı yapılara sırasıyla sekonder, tersiyer ve
quarterner adı verilir.
Bu sırada yapısı sarmal hal alır.
Proteinler primer yapıda iş
görmezler.
Proteinlerin yüksek basınç ve
sıcaklık altında yapısı bozulur. (denaturasyon)
Eğer etki sınırlı ise (tersiyere
kadar bozulmuş ise) etki kalktığında eski halini alır. Eğer sınırlı değilse
etki kalktığında eski halini alamaz.
PROTEİN ÇEŞİTLERİ
1. Yapılarına göre Protein
çeşitleri
a) Basit
proteinler: Sadece amino asitlerden oluşan proteinlerdir.
b) Bileşik
Proteinler: amino asitler haricinde yağ veya karbonhidratlar bulunduran
proteinlerdir.
Yağ + protein = Lipoprotein
Karbonhidrat + protein= Glikoprotein
Yağ + protein = Lipoprotein
Karbonhidrat + protein= Glikoprotein
2. Şekillerine göre Protein
çeşitleri:
a) Lifsel proteinler:
genellikle esnek ve yapısal proteinlerdir. Örneğin kas
b) Küresel proteinler:
genellikle metabolik proteinlerdir. Örneğin hemoglobin
Proteinlerin yapısında bulunan
amino asitler birbirlerinin yerine ikame edilemedikleri için düzenli
alınımlarına özen gösterilmelidir.
ORGANİK MADDELERİN AYRAÇLARI
1-Karbonhidratların tanınması:
Glikozun tanınması
Glikoz + Benedict yada Fehling çözeltisi Kiremit kırmızısı renk verir.
Nişastanın tanınması
Nişasta + İyot çözeltisi (lugol) Mavi- Mor renk verir.
2-Proteinlerin tanınması
Protein + Fehling Menekşe rengi.
Protein + HNO3 Sarı renk verir.
Protein + lugol Sarı renk verir.
Protein + biuret Mor renk verir.
3- Yağların tanınması.
Yağ + sudan 3 Kırmızı damlacıklar oluşturur.
Yağ + kağıt Saydam leke oluşturur.
Glikozun tanınması
Glikoz + Benedict yada Fehling çözeltisi Kiremit kırmızısı renk verir.
Nişastanın tanınması
Nişasta + İyot çözeltisi (lugol) Mavi- Mor renk verir.
2-Proteinlerin tanınması
Protein + Fehling Menekşe rengi.
Protein + HNO3 Sarı renk verir.
Protein + lugol Sarı renk verir.
Protein + biuret Mor renk verir.
3- Yağların tanınması.
Yağ + sudan 3 Kırmızı damlacıklar oluşturur.
Yağ + kağıt Saydam leke oluşturur.
D) ENZİMLER
Enzimler canlı katalizörlerdir.
Katalizörler girdikleri
reaksiyonlarda gerekli olan aktivasyon (eşik) enerjisini aşağıya çeken maddelerdir.
İster endotermik, ister
ektotermik olsun tüm kimyasal reaksiyonlarda aşılması gereken bir aktivasyon
enerjisi vardır.
Eğer böyle olmasaydı maddeler
kendiliğinden kontrolsüz bir şekilde tepkimeye girerler ve her şey bozulurdu.
Enzimler sayesinde vücudumuzdaki
reaksiyonlar daha az bir aktivasyon enerjisiyle hücrelere zarar vermeden
kontrollü ve hızlı bir şekilde gerçekleşir.
Enzimler protein yapıdadır
dolayısıyla ribozomlarda sentezlenirler.
Bazı enzimler sadece protein
kısımlarıyla çalışabilirken (ör. Pepsin) bazıları çalışabilmek için
koenzim(vitamin) veya kofaktör(mineral) gibi yardımcı gruplara ihtiyaç duyarlar.
Bu gibi enzimlerin proteinlerin
kısımlarına apoenzim yardımcı kısımlarla (koenzim veya kofaktör) birlikte
olanca holoenzim denir.
Enzimlerin etkilediği maddelere substrat denir.
Enzimlerin etkilediği maddelere substrat denir.
ENZİMLERİN ÖZELLİKLERİ
spesifiktirler (özeldir): her
enzim farklı bir reaksiyonu ve substratı etkiler. Substrat ile enzim arasında
anahtar kilit ilişkisi vardır.
Enzimler genellikle çift yönlü
çalışır. Yani aynı enzim hem sentez hem de hidroliz reaksiyonlarında
kullanılabilir. (hem kilitler hem açar)
Enzimler katalizledikleri reaksiyonlar
(ör. Sentetaz) veya maddeye göre (ör. Lipaz) –az takısı getirilerek isimlendirirler.
Enzimler hücre içinde veya
dışında çalışabilirler.
Enzimler etkilemeyi maddenin dış
yüzeyinden başladığı için madde yüzeyi ne kadar fazla olursa etkileri o denli
hızlı olur.
Enzimler çok hızlı çalışırlar. Örneğin üre yalnız başına 100 senede parçalanırken üreaz enzimi saniyede 30
000 üre parçalar.
Enzimler takım halinde çalışır. Takım içerisinde bir enzim
çalışmazsa o enzim için girenlerin birikmesine ve ürünün oluşmamasına neden
olur. Hayatsal olaylarda aksama olmaması için bu gibi durumlarda o enzimin
ürünü ilave edilir.
Her enzim bir gen kontrolündedir. (bir gen bir enzim hipotezi).
Dolayısıyla DNA da meydana gelen mutasyonlar doğrudan enzim sentezini etkiler.
Bazı enzimlerin sentezlenememesi ölümle sonuçlanabilir.
Bir hücrede kaç çeşit kimyasal
reaksiyon varsa reaksiyon çeşidi kadar enzim çeşidi vardır. Enzim sayısı ise
ihtiyaç duyulduğunda protein senteziyle arttırılabilir.
Enzimlerin asıl aktif kısımları proteinlerdir.
Enzimler tekrar tekrar
kullanılabilir.
ENZİMLERİN ÇALIŞMASINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER.
Enzim konsantrasyonu: yeterli substrat
bulunduğunda reaksiyonun hızını doğru orantılı olarak arttırır.
substrat konsantrasyonu: doyuma ulaşıncaya
kadar reaksiyon hızını arttırır. Sonra sabit kalır.
Substrat Yüzeyi: daha fazla enzimin
çalışmasına imkan sağladığı için doğru orantılı olarak arttırır.
Sıcaklık: Çan eğrisiyle gösterilir.
Tepe noktası 37 alt ucu ise 55 dir. Bu sıcaklıktan sonra enzim yapısı (protein)
bozulduğundan dolayı hız sıfırlanır.
Ph: Her enzim belli bir ph derecesinde
çalışır. Kendi içinde çan eğrisiyle gösterilir. Mide enzimleri asit ortamda
barsak enzimleri bazik ortamda tükrükteki enzimler nötr ortamda faaliyet
gösterir.
Kimyasallar
İnhibitör Madde : enzimin çalışmasını yavaşlatır
veya bloke eder. Ör. Zehirler.
Aktivatör Madde: Enzimlerin Çalışmasını hızlandıran
maddelerdir. Ör. Vitaminler
Su : Ortamdaki su yoğunluğu % 15’in
altına düşerse enzim faaliyeti durur.
E) VİTAMİNLER
Vitaminlerin yapısı amino asit,
yağ, yağ asiti, alkol ve nükleotid şeklinde olabilir.
Vitaminler organik madde olduğu
halde enerji verici ve yapısal element olarak kullanılmaz, sindirilmez fakat
hücre zarından geçebilirler.
Her canlı aynı vitaminleri almak
zorunda değildir. Örn. C vitaminini
insan dışarıdan alırken fareler kendileri üretebilir.
Bitkiler ise tüm vitaminleri
kendileri üretebilirler.
Vitaminlerin önemi enzimlere
yardımcı olan koenzim olarak görev almalarından gelmektedir.
İnsanda bazı vitaminler
provitamin olarak alınır ve vücutta asıl vitamine dönüşür.
Örn. A vitamini B-Karoten olarak alınarak karaciğerde A
vitaminine dönüştürülür.
D vitamini ise alınan provitaminin güneş ışığının etkisiyle deri altında dönüştürülür.
K vitamini ise bağırsağımızdaki bakteriler tarafından üretildiği için eksikliği fazla çekilmez.
D vitamini ise alınan provitaminin güneş ışığının etkisiyle deri altında dönüştürülür.
K vitamini ise bağırsağımızdaki bakteriler tarafından üretildiği için eksikliği fazla çekilmez.
Antibiyotiklerin yanında vitamin
haplarının verilmesinin bir nedeni de budur.
VİTAMİN ÇEŞİTLERİ
1-SUDA ERİYEN VİTAMİNLER : Kılcal kan damarlarıyla
emilir vücutta depolanamaz ve fazlası idrarla dışarı atıldığından dolayı günlük
alınması gerekir.
B grubu: eksikliğinde deri hastalıkları (beriberi, pallegra),
sinirsel bozukluklar ve kansızlık (B12) görülür. Tahıllar, Yeşil sebzeler ve
meyveler, et süt yumurta (B12), Kuruyemiş (B3)
C vitamini: bağışıklıkta zayıflama eksikliğinde skorbit hastalığı
görülür. Taze sebze ve meyvelerde bulunur.
2-YAĞDA ERİYEN VİTAMİNLER:
Lenf damarlarıyla emilir. karaciğer
ve yağ dokuda depolanabilir. Fazla alındığı durumlarda zehirlenme belirtileri
görülür. Eksiklik durumu hemen gözlenmez.
A vitamini: eksikliğinde gece körlüğü görülür. Havuçta (beta
karoten) bol bulunur.
D vitamini: eksikliğinde raşitizm, osteomalezi, osteoporoz görülür,
et süt ve yumurtada bulunur.
E vitamini: eksikliğinde kısırlık büyümede gerileme görülür.
Kuruyemişte bol bulunur.
K vitamini: eksikliğinde pıhtalaşmada gecikme görülür. Yeşil
sebzelerde ve barsaktaki bakteriler üretir.
F)NÜKLEİK ASİTLER
(Çekirdek asitleri – Yönetici moleküller)
(Çekirdek asitleri – Yönetici moleküller)
Görevleri hücreyi yönetmek ve
kalıtımı sağlamaktır.
1869 yılında akyuvar ve balık
spermlerinin incelenmesi sırasında F. Misher tarafından bulunmuştur.
Nükleik asitlerin monomerleri
nükleotidlerdir.
BİR NÜKLEOTİDİN YAPISI: baz, şeker ve fosfat olmak
üzere üç gruptan oluşur.
a)
azotlu organik bazlar: pürin ve pirimidin bazları olmak üzere iki çeşittir.
Pürin bazları çift halkalıdır A
ve G dir. Hem DNA’da hem RNA’da ortak olarak bulunur.
Pirimidin bazları: tek halkalıdır. Urasil timin ve sitozindir. Urasil
ve sitozin RNA’da sitozin ve timin DNA’da bulunur.
Bir DNA molekülündeki pürin
bazlarının sayısı pirimidin bazlarına eşittir.
b) şeker (pentoz)
RNA’da riboz,
DNA’da deoksiriboz şekeri
bulunur.
Riboz ile deoksiriboz şekeri
arasındaki fark deoksiribozun bir oksijen eksik olmasıdır.
fosfat (H3PO4): tüm nükleotid ve ATP’nin yapısında bulunur.
Nükleoditlere asit özelliğini
kazandırır.
Bir nükleotidin yapısında bulunan
şeker ile baz arasında glikozit
şeker ile fosfat arasında ester bağı bulunur. Nükleotidler şeker ve fosfat grupları arasında oluşan fosfodiester bağlarıyla bağlanarak zincirleri (iplikçik) oluştururlar.
şeker ile baz arasında glikozit
şeker ile fosfat arasında ester bağı bulunur. Nükleotidler şeker ve fosfat grupları arasında oluşan fosfodiester bağlarıyla bağlanarak zincirleri (iplikçik) oluştururlar.
Nükleotidler yapılarında bulunan
baz ve şeker dikkate alınarak isimlendirilir. Örn. Adenin ribonükleodit,
guanin deoksiribonükleotid.
guanin deoksiribonükleotid.
DNA (DEOKSİRİBO NÜKLEİK ASİT):
çift zincirli bir yapıya
sahiptir.
Karşılıklı zincirler oluşurken
her zaman A – T ile G – S ile eşleşir.
A-T arasında iki G-S arasında üç
zayıf hidrojen bağı mevcuttur.
Bir DNA molekülünde A sayısı T sayısına
G sayısı S sayısına
Pürin sayısı Pirimidin sayısına eşittir.
A+T+G+S sayısı fosfat sayısına oda deoksiriboz sayısına eşittir.
G sayısı S sayısına
Pürin sayısı Pirimidin sayısına eşittir.
A+T+G+S sayısı fosfat sayısına oda deoksiriboz sayısına eşittir.
Kloroplast ve mitekondride DNA
bulunması onların iç işlerinde bağımsız olmasını sağlar.
Bundan dolayı kendilerine ait RNA
ve ribozomları sayesinde kendileri için gerekli protein ve enzimi yapar ve
bölünerek çoğalabilirler.
DNA üzerinde bir canlı için
gerekli tüm bilgiler 4 çeşit bazın sırası sayısı ve çeşidinin değişmesiyle elde
edilen genlerde şifrelenmiştir.
Bu bilgiler bireye ait tüm
hücrelerin çekirdeklerinde ve aynı şekilde bulunur.
Fakat farklı organ ve dokularda
farklı genler aktiftir. Örn. Gözde görme ile ilgili genler, dilde ise tatma ile
ilgili genler aktiftir.
DNA’nın yapısında bulunan çift
iplikçikten biri anlamlı diğeri ise tamamlayıcı zincirdir.
Sadece anlamlı zincirden mRNA
sentezlenmek suretiyle bu bilgiler kullanılır.
Tamamlayıcı zincir ise anlamlı
zinciri koruma amaçlı oluşturulmuştur.
İki zincirden birinde meydana
gelen bozulma karşı zincir tarafından tamir edilebilir.
DNA’nın yapısında orta kısımda
baz dış kısımda ise şeker ve fosfat bulunur.
Fosfatın dışında da histon
proteinleriyle sarılarak asıl önemli olan baz dizileri korunmuştur.
Baz dizilerindeki meydana gelecek
değişme kalıtsaldır ve mutasyon olarak isimlendirilir.
DNA’yı tüm moleküllerden ayıran
en büyük özelliği ise kendini eşleyebilmesidir. (replikasyon)
DNA dünyadaki en büyük
moleküldür. Bir kromozomu oluşturun DNA açıldığında 2cm’ye ulaşabilir.
RNA (RİBO NÜKLEİK ASİT):
hem çekirdekte hem de sitoplazmada bulunur.
hem çekirdekte hem de sitoplazmada bulunur.
Tek iplikçikten oluşmuştur.
tRNA hariç hidrojen bağı içermez.
RNA’lar DNA’dan sentezlenir
görevlerine göre üç çeşittir.
Çekirdekçik kısmında bol miktarda
RNA bulunur.
RNA ÇEŞİTLERİ
mRNA : DNA şifresini
sitoplazmaya taşıyarak ilgili proteinlerin sentezini başlatır. Sentezine
Trankripsiyon denir.
rRNA: ribozomun yapısını oluşturur. Protein
sentezini sağlar.
tRNA : amino asitleri
tanıma ve doğru amino asitleri ribozoma taşımakla görevlidir.
Bir tRNA sadece bir çeşit amino
asit taşır.
Bir hücrede en az 20 En fazla 61
çeşit tRNA bulunur.
20 çeşit amino asit bulunduğundan
dolayı bir amino asit çeşidi birkaç tRNA çeşiti tarafından taşınabilmektedir.
DNA ile RNA ; iplikçik sayısı,
şeker farkı, baz farklılığı ve bulunma
yerlerindeki farklar açısından karşılaştırılabilir.
G) ATP (ADENOZİN TRİ FOSFAT)
Hücrede metabolik olaylarda
kullanılacak enerji mitekondri, sitoplazma
ve kloroplasta önce ATP’nin yapısına kimyasal bağ enerjisi olarak depolanır. Ve
hücrede gerekli görüldüğü yerlerde kullanılır. Hücrenin para birimidir.
ATP sentezlenmesi olaylarına
fosforilasyon denir.
FOSFORİLASYON ÇEŞİTLERİ
a) fotofosforilasyon:
ışık etkisiyle ATP üretimi
b) Kemofosforilasyon:
Kimyasal maddelerin oksitlenmesi ile
c) Oksitatif
fosforilasyon: Oksijenli solunum sonucu
d) Substrat düzeyinde
fosforilasyon: Oksijensiz solunum sonucu
ATP’NİN YAPISI : tipik bir adenin ribo nükleiktide
iki fosfat ilavesiyle oluşur.
İkinci ve üçüncü fosfatlar için
oluşturulan bağlarda yüksek enerji bulunur.
Bu bağların her birisinde
7300call bulunmaktadır.
Canlılarda enerji büyüme gelişme
hareket, üreme sindirim, boşaltım ve
sentez için kullanılır.
Canlıların en küçük yapı taşına
hücre denir. Hücre ilk defa 1665 yılında Robert Hook tarafından şişe mantarı
incelenmesi sırasında görülmüştür. Daha sonra alman bilim adamları şıvan ve
şılaydın bitki hücrelerini inceledi. 1831 yılında brown hücre çekirdeğinin
varlığını ispatladı. Ve hücre zarı çekirdek ve sitoplâzma olmak üzere
incelenebileceği anlaşıldı. Bu bilgiler ışığında hücre teorisi geliştirildi.
Buna göre
·
Tüm organizmalar bir yada çok hücreden
oluşmaktadır.
·
Hücre en küçük canlıdır.
·
Yeni hücreler var olan hücrelerin üremesiyle
oluşur.
·
Canlıların kalıtım maddesi hücrelerde saklıdır.
Hücrelerin
büyüklükleri arasında çok büyük farklılıklar yoktur. Ancak canlıların büyüklüğü
hücre sayısının fazlalığı ile ortaya çıkar. Şekillerine gelince genel olarak
bitki hücreleri köşeli prizmatik hayvansal hücreler ise küresel kabul edilir
bununla birlikte hücrelerin şekilleri görevlerine göre değişiklik arz eder.
Örn. Sinir hücresi çomak şeklinde sperm kuyruklu yumurta küresel kas hücreleri
uzun incedir.
Hücre
basitçe hücre zarı, sitoplazma ve çekirdek olarak incelenebilir.
1.HÜCRE ZARI
Hücreyi dış etkilerden korur.
Hücreye belli bir şekil verir. En önemlisi de madde giriş çıkışını kontrol eder.
Hücre zarının en önemli özelliği seçici geçirgen oluşudur.
Hücre zarı dışında bitki, mantar
ve bakterilerde hücre duvarı bulunur. Hücre duvarının yapısı selülozdur
bitkilerde buna ilaveten odun borularında lignin mantar tabakada (kabuk)
süberin birikir. Bir hücreli (protozoa)
canlılarda ise hücre zarının dış kısmında sertliği sağlayan pelikula bulunur.
Hücre
zarının temel yapısını fosfolipitler oluşturur. Suyu sevmeyen yüzleri
birbirlerine bakacak şekilde suyu seven yüzleri de iç ve dışa dönük şekilde
sıralanırlar. Yağların içerisine protein molekülleri serpiştirilmiştir. Bu yapı
hareketlidir yani proteinlerin yerleri değişebilmektedir. Dolayısıyla bu yapı
akıcı mozaiğe benzetilmiştir. Yağ tabakasını boydan boya geçen proteinlerin iç
kısmında delikler (por) bulunur ve madde giriş çıkışını sağlar. Hücre zarının
dış kısmında yer yer protein ve yağlara tutunarak glikolipit ve glikopeptitleri
oluşturan karbonhidratlarda (glikokaliks) bulunur. Bu yapılar hem dışarıdan
gelen maddeleri tanıyabilmekte hem de dışarıdan gelenlerin hücreyi tanımasını
sağlamaktadır. Örn. Hormonlar hedef hücreleri bu yolla tanıyarak etkilerler.
Glikokaliks hücrelerin birbirlerine tutunmasını sağlar. Örn. Dokuyu oluşturan
hücreler.
HÜCRE ZARINDAN MADDE ALIŞ VERİŞİ
Hücre zarı bu görevini
gerçekleştirirken öncelikle yapısında bulunan porlardan faydalanır. Porlardan
yalnızca inorganik maddeler ve organik maddelerin monomerleri (yapıtaşları)
geçebilir. Bu sırada hücre zarının seçici geçirgenlik özelliğe de göz ardı edilmemelidir.
Bazı durumlarda gerekli maddeleri alıp verme sırasında enerjide kullanabilir
buna göre aktif ve pasif taşıma olmak üzere iki kısımda incelenir.
PASİF TAŞIMA: enerjinin kullanılmadığı taşıma şeklidir. Cansız
hücrelerde de gerçekleşir.
1.Difüzyon: porlardan geçebilen maddelerin çok yoğun
ortamdan az yoğun ortama doğru yayılmasıdır. Kelime manası olarak yayılmadır.
Örn. Kolonyanın odada yayılması
Gerçekleşmesi için zarın canlı
olması gerekmez. Difüzyon karşılıklı yoğunluk eşitleninceye kadar devam eder.
Difüzyona uğrayacak maddelerde öncelik sırası şöyledir.
1) Su
önce geçer
2) Küçük
maddeler büyüklerden önce geçer
3) Nötr
maddeler iyonlardan önce geçer.
4) Yağı
eriten ve yağda eriyen maddeler diğerlerinden daha kolay geçer
Difüzyon hızını etkileyen faktörler
1) Maddenin hali: gaz - sıvı – katı
2) Sıcaklık: doğru orantılı olarak etkiler
3) Molekülün büyüklüğü: ters olarak
etkiler
4) Derişim farkı: doğru orantılı olarak
etkiler.
Bazı büyük moleküller glikoz,
amino asitler gibi yardımcı proteinler yardımıyla hücre içerisine alınır bu
olaya kolaylaştırılmış difüzyon
denir.
2.Ozmos: suyun difüzyonudur. Suyun çok olduğu yerden
az olduğu yere doru geçmesidir.
Hücreye göre çözelti üç durum arz
eder. Ya yoğun (hipertonik) ya az
yoğun (hipotonik) yada eşit (izotonik) yoğunluktadır. Hücre
izotonik bir çözeltiye bırakılırsa hiçbir değişme meydana gelmez. İzotonik
çözelti % 0,9’luk tuz çözeltisidir. Bu çözeltiye serum fizyolojikte denir. Eğer
hücre hipertonik bir ortama bırakılırsa su kaybederek (plazmoliz) büzülür. Eğer
hipotonik ortama bırakılırsa su alarak (deplazmoliz) şişer. Hücre şişerek turgor durumuna geçer. İçeriye
su girişi devam ederse patlar (hemoliz)
Bitki hücrelerine giren fazla su
hücre çeperi bulunmasından dolayı patlamasına neden olmaz. Tersine bitkinin
daha canlı görülmesine neden olur.
AKTİF TAŞIMA:
Enerjinin kullanıldığı taşıma
şeklidir. Bazı durumlarda difüzyonla alınan madde miktarı hücre için yeterli
olmayabilir. Bu durumda hücre enerji harcanarak az yoğun ortamdan çok yoğuna
doğru madde taşıması yapabilir. Bu olay hücrenin canlı olduğunun en büyük
göstergelerindendir. Örn sinir hücrelerinde sodyum ve potasyum atomlarının
zarın iki tarafındaki yoğunlukları çok farklıdır.
POLİMERLERİN ZARDAN GEÇİŞİ
1.Endositoz: hücre zarındaki porlardan geçemeyen
maddelerin hücre cebi oluşturularak içeriye alınmasıdır. Böylece oluşan besin
kofulu lizozomla birleşerek sindirim kofulunun oluşturur. Sindirim sonunda
gerekli maddeler sitoplâzmaya geçtikten sonraki durumuna boşaltım kofulu denir.
Bu şekilde sıva maddeler alınıyorsa pinositoz katı maddeler alınıyorsa
fagositoz denir. Hücre içi sindirim yapan hücrelerde gerçekleşir. Hücre çeperi
bulunana hücreler endositoz gerçekleştiremez
2.Ekzositoz: büyük moleküllerin hücre zarının geri
çekilmesi marifetiyle hücre dışına bırakılmasıdır. Enzim, tükürük, ter, süt
salgısı gibi hücre çeperi bulunan hücrelerde ekzositoz yapabilir.
HÜCRE İSKELETİ:
ökaryot hücrelerde Hücreye şekil
veren ve organizasyonu sağlayan yapılardır.
a) Mikroflamentler: aktin proteinlerinden oluşan sarmal
demetlerdir. Kasların kısalıp uzamasını sağlar. Yalancı ayakların oluşmasında,
hücrenin boğumlanmasında etkilidir. İnce barsaklardaki mikrovillusların
yapısında da bulunur.
b) Araflamentler: hareketsiz kararlı yapılardır hücrenin
sabitliğini sağlarlar.
c) Mikrotübüller: tübülin proteinlerinden oluşan içi boş
yapılardır. Hücre şeklinin oluşması, organellerin yer değiştirmesi,
kromozomların ayrılması, hücre çeperinde selüloz liflerin düzenlenmesinde görev
alır. Sentriol, sil ve kamçılar miktotübül yapıdadır. Kamçı bir hücrede bir
veya iki tane sil ise çok sayıda bulunur titreşerek hücrenin haraketini
sağlarlar. Örnek: öğlena ve spermde kamçı, terliksi hayvan ve solunum borusu
hücrelerinde sil bulunur.
2.SİTOPLÂZMA:
Hücre zarıyla çekirdek arasını
dolduran yumurta akı kıvamında ve görünümünde yarı akışkan yarı saydam bir
maddedir. Sitoplâzmayı bir atölyeye benzetebiliriz. İçerisinde
(Ham maddeler) hücre için gerekli tüm maddeler: su amino asitler
yağ asitleri ve çeşitli monomerler
(İş makineleri) organeller
(İşçiler) faal enzimler örn. Oksijensiz solunum enzimleri
(mamul maddeler) enzimler, proteinler, hormonlar, sentez sonucu
oluşan maddeler.
(atık- talaş) faaliyetler sonucu açığa çıkan atıklar karbondioksit
su gibi
sitoplazma hücre zarına parelel
olarak rotasyon hareketini çekirdek ile zar arasınada ise sirkülasyon
hareketini yaparak içeriğinin yer değiştirmesini sağlar.
Sitoplazma hücre zarına paralel
olarak rotasyon hareketini çekirdek ile zar arasında ise sirkülasyon hareketini
yaparak içeriğinin yer değiştirmesini sağlar.
ORGANELLLER
1.Ribozom : zarsızdır. Prokaryotik hücreler dahil tüm hücrelerde
bulunur. Protein senteziyle görevlidir.
2.Mitekondri: tüm ökaryotik canlılarda görülür. Oksijenli solunum
yapar. Kendine has ribozom, DNA ve RNA’ya sahiptir. Bölünerek üreyebilir. Çift
zarla çevrilidir. İç zarın kıvrımlarına krista denir. Solunum enzimleri burada
bulunur. İçindeki sıvı kısma ise matriks denir.
a) Kloroplast: fotosentez yapabilen ökaryotik hücrelerde bulunur.
Mitekondrideki gibi kendine has ribozom, DNA ve RNA’ya sahiptir. Çift zarla
çevrilidir. İçerisindeki şekilli yapılara grana denir ve fotosentez yapımında
etkin olan klorofil burada bulunur sıvı kısmına ise stroma denir.
b) Kromaplast: Bitkilerde yeşil ve beyaz harici renkleri oluşturur.
Likopin kırmızı ksantofil sarı karoten turuncu rengi verir bu renklerin
haricindeki çiçek renkleri koful öz suyunun asit ve baz olma durumlarına göre
ortaya çıkar.
c) Lökoplast: bitkilerde besin depo görevi görür. Renksizdir.
Nişasta yağ veya protein depolayabilir. Güneş ışığıyla karşılaştığında
kloroplasta dönüşebilir.
4.Endoplazmik Redikulum (ER): hücre zarının içeri çökmesi çekirdek
zarını meydana getirirken ER’yide meydana getirmiştir. Görevi hücre içi madde
iletimi ve depolamadır. Üzerinde ribozom bulunan türüne GER bulunmayan türüne
SER denir. Protein sentezini yoğun yapan hücrelerde GER yağ sentezini yoğun
yapanlarda da SER bulunur.
5.Golgi : genelde çekirdeğe yakın ve bir adet bulunur. Görevi salgı
yapmaktır. Ribozomlarda üretilen enzimleri zarla çevirir. Bu yapılara diktiyozom denir. Bu sırada yapılarında
küçük değişiklikler yapabilir. ER’den türemiştir. Salgı yapan hücrelerde fazla görülür.
Örn. bezler
6.Lizozom : içi sindirim enzimi dolu keseciklerdir. Zarla
çevrilidir. Hücre içi sindirimi gerçekleştirir. Bazen patlayarak hücreyi de
sindirebilir. Buna otoliz denir. Embriyoda parmak aralarının oluşumu kurbağada
kuyruğun kaybı bu yolla olur. Akyuvarlarda da bol bulunur.
Genelde hayvan hücrelerinde
bulunur. Bitkilerde bulunan çeşidine fitolizozom denir. Spermin başında olanına
akrozom denir.
7.Koful: bitki hücrelerinde bir tane ve büyük hayvan hücrelerinde
birden fazla ve küçüktür. Atık maddelerin depolandığı yerdir. Bitkilerde büyük
olmasının nedeni bitkilerin tam anlamıyla boşaltım yapamamasıdır. Bitki
hücreleri atık maddeleri kristal haline getirerek kofulda depolar. Bitki hücrelerinde
kofulun çok büyümesi çekirdeği kenara iter ve ölümüne neden olur. Kofullar görevlerine
göre besin kofulu boşaltım kofulu sindirim kofulu ve depo kofulu kontraktil
koful gibi isimler alırlar. Tatlı sularda yaşayan bir hücreliler yoğunluk
farkından dolayı ortamdan çok miktarda su alır. hücre patlamamak için bu suyu
kontraktil (vurgan) koful yardımıyla dışarı atar.
3.ÇEKİRDEK
Çekirdekli hücrelere ökaryot
çekirdeksizlerde ise prokaryot denir. Ökaryot hücrelerde çekirdekle beraber
diğer zarlı organeller de bulunur. Prokaryotik hücrede çekirdeğin içeriği
hücrenin orta kısmında zarsız biçimde bulunur ve sadece ribozom organeli
bulunur. Bakteriler ve arkeler, prokaryot hücrelerden oluşur. Bunun dışında
memeli alyuvarlarında da çekirdek yoktur. İlk meydana gelmesi sırasında olan
çekirdek daha fazla oksijen taşıyabilmesi için çıkarılmıştır. Çekirdek
hücrelerde bir tane bulunur. Fakat çizgili kas hücresi, akyuvarlar ve bazı
mantar hücrelerinde birden fazla çekirdek bulunabilir. Çizgili kas hücrelerinde
çok çekirdek bulunmasının neden hücre bölünmesinde sitoplazma bölünmesinin
meydana gelmemesidir.
Çekirdeğin görevi hücreyi
yönetmek ve kalıtımı yavru hücrelere aktarmaktır.
Çekirdeğin yapısında sitoplâzma
benzeri bir sıvı olan karyoplazma DNA iplikçiklerinin proteinlere sarılmasıyla
oluşan kromotin iplik ve RNA yapısındaki çekirdekçik bulunur. Kromotin iplikler
hücre bölünmesinden önce kısalıp kalınlaşarak kromozomları oluşturur.
Çekirdekçik de kromozomun uydu kısmını oluşturur.
Çekirdek dıştan ER’nin devamı
olan çift katlı bir zarla çevrilidir. Bu zar kısmen kesintiye uğrayarak porları
oluşturur. Hücre zarındaki porlardan polimerler geçemezken çekirdek zarındaki
porlardan rahatlıkla geçebilir. Çekirdek zarının dış kısmında ER’nin devamı
olduğunu gösteren ribozomlar bulunur. Çekirdek zarı hücre bölünmesi sırasında
ER’nin geri çekilmesiyle kaybolur.
Amipin çekirdeği çıkarıldığında
amipin bir süre canlılığını devam ettirdiği bir süre sonra çekirdeksiz parçanın
ve çekirdeğin öldüğü görülmüştür. 2. Deneyde ise iki farklı alg türünde
çekirdek ve sitoplazma yer değiştirilmiş bir zaman sonra yeni hücre şeklini
çekirdeğin belirlediği görülmüştür.
Kromozom sayıları canlı türleri
içinde sabittir ve genellikle çifttir 2n’le ifade edilir. Bunun sebebi ise bir
takımın anneden bir takımın babadan gelmesidir. Kromozom sayıları aynı olan
canlı türleri olabilir bu hiçbir şey ifade etmez. Kromozom sayısının az veya
çok olması o canlının gelişmişliği hakkında bilgi vermez. Biri anneden diğeri
babadan gelen ve aynı karakterleri şifreleyen kromozomlara homolog kromozom
denir. Bölünmeden önce DNA’nın kendini eşlemesiyle oluşan kromotitlere ise
kardeş kromotid denir. Kromozomlar en iyi çekirdek zarı kaybolduğu için
bölünmenin metafaz safhasında gözlenir. Kromozomlar kol uzunluklarına göre
metasentrik, supmetasentrik, akrosentrik ve telosentrik olarak isimlendirilir.
Bir canlıya ait kromozomların fotoğrafının çekilip homolog kromozomların boy
sırasına göre dizilmesi ve numaralanmasıyla kromozom haritaları (karyotip)
hazırlanır.
Hücrelerimizde bulunan x ve y
kromozomları cinsiyetimizi belirler. cinsiyet kromozomlarına gonozom
diğerlerine otozom denir.
HÜCRELERİN KARŞILAŞTIRILMASI
FARKLAR
|
Bitki
hücresi |
Mantar Hücresi
|
Hayvan.
Hücresi |
Hücre çeperi
|
Selüloz
|
Kitin
|
Yok
|
Merkezi koful
|
var
|
var
|
yok
|
Plastid
|
var
|
yok
|
yok
|
Depo Şekeri
|
nişasta
|
glikojen
|
glikojen
|
Sentrozom
|
yok
|
yok
|
var
|
SINIFLANDIRMA
Canlıları daha kolay incelemek
için onları benzer özeliklerine göre gruplandırmaya sınıflandırma denir.
İki şekilde yapılır:
Yapay (Ampirik) Sınıflandırma:
Canlıların sadece benzer özelliklerine dayanarak yapılan sınıflandırmadır.
Bilimsel değildir.
Aristo tarafından yapılmıştır.
CanlılarÞBitkiler Þa) Otlar b) Çalılar c) Ağaçlar
ÞHayvanlar Þa) Havada Yaşayanlar b) Karada Yaşayanlar c) Suda Yaşayanlar
Doğal (Filogenetik)
Sınıflandırma: Canlıların köken bağlantılarına (homolog
organlarına) akrabalık derecesine, embriyonik gelişimlerine, protein
benzerliklerine, fizyolojilerine dayanılarak yapılan sınıflandırmadır.
Homolog Organ: Orijinleri aynı, görevleri farklı organlardır. Doğal
sınıflandırmada homolog organlar dikkate alınır.
Örn: Balinanın yüzgeci, yarasanın kanadı veya fokun yüzme ayağı ve insan
kolu.
Analog Organ: Orijinleri farklı, görevleri aynı olan organlardır.
Sınıflandırmada kullanılmaz. Suni sınıflandırmada analog organlar dikkate
alınır.
Örn:Sinek ve yarasa kanadı.
Organları homolog olan canlılar
akrabadırlar. Akraba canlıların proteinlerindeki amino asit dizilişleri,
embriyonik gelişim evreleri, boşaltım artıkları da benzerdir.
Nicel gözlemlere dayanır.
Canlıların sınıflandırılmasında dikkate alınan bazı özellikler :
Hücre tipi ve sayısı (Ökaryot –
Prokaryot) (Hücresel organizasyon)
Embriyo tabakalarının sayısı
(Endoderm – Mezoderm – Ektoderm)
Embriyonik örtülerin bulunuşu
(Vitellus – Koryon – Amniyon – Allontois)
Vücut boşluğu tipleri
(Gastrovasküler – Sölom)
Simetri şekilleri (Bileteral –
Işınsal)
Vücutta segmentlerin bulunuşu
(Benzer parça)
İskeletin bulunuşu (varsa
kıkırdak veya kemik)
Azotlu boşaltım maddelerinin
benzerliği (NH3 – Üre – Ürik Asit)
DNA’ daki baz dizilişi
Sistemlerin varlığı (Sindirim,
solunum, dolaşım vs.)
SINIFLANDIRMA BİRİMLERİ:
Çift isimlendirme metodu LİNNE
tarafından yapılmıştır.
Örn:Felis leo
=Aslan
Bugünkü anlamda tür; ortak bir
atadan gelen, yapı ve görev bakımından benzer organlara sahip, yalnızca kendi
aralarında üreyebilen ve kısır olmayan döller meydana getiren canlıların
oluşturduğu topluluktur.
At ile eşek birbiriyle
çiftleşebilmesine rağmen yavruları olan katırın kısır olmasından dolayı farklı
tür olarak alınır.
Ayrıca katır tür olmadığından
dolayı sistematikte yeri yoktur.
Kurt ile köpeğin çiftleşmesinden
oluşan kurt köpeği üreyebildiği halde kurt ve köpek farklı türdendir.
Aynı türden olan canlıların;
kromozom sayıları, yaşama ortamları, boşaltım ürünleri, embriyonik gelişimleri
aynıdır. Protein yapıları genleri ise bir başka canlıya göre birbirine daha çok
benzer.
Aynı türün bütün bireylerinin
kromozom sayısı aynıdır. Ama kromozom sayısı aynı olan iki canlı aynı türden
olmayabilir.
Örnek: İnsan=46 kromozom; Moli
balığı=46 kromozom
Bir canlının embriyonik gelişimi
sırasında önce şube özellikleri, en son ise tür özellikleri ortaya çıkar.
Bilimsel anlamda ilk
sınıflandırmayı Carl Linne yapmıştır.
Türler iki kelimeyle, diğer
birimler tek kelimeyle adlandırılırlar.
Tür isminde ilk kelime cins ismi
olup, ilk harfi büyük yazılır. İkinci isim ise o türün tamamlayıcısıdır.
Felis domesticus Þ Ev kedisi
Cins adı Tanımlayıcı
ad
Doğal ortamlarında
çiftleştiklerinde verimli döller verebilen canlılara tür denir.
Türü oluşturan bireylerin
kalıtsal ve anatomik yapıları çok benzerdir.
İnsan türü, hamsi türü, limon
türü gibi, Yeryüzünde yaklaşık olarak 2 milyon civarında canlı türü bulunmaktadır.
Bu canlı türlerini benzerlik ve farklılıklarına göre gruplara ayırmaya ise sınıflandırma
Bu canlı türlerini benzerlik ve farklılıklarına göre gruplara ayırmaya ise sınıflandırma
Sınıflandırma türlerin daha
kolay, hızlı ve ayrıntılı incelenmesine olanak sağlar.
Yeryüzünde yaşayan canlılar, altı
büyük sınıflandırma grubuna ayrılarak incelenmiştir.
(Bakteriler – Arkeler -
Protistler - Mantarlar - Bitkiler - Hayvanlar)
I.
BAKTERİLER ALEMİ
Virüslerden daha büyük bir
hücreli mikroskobik organizmalardır.
En basit hücre yapısına sahiptirler. Hücre zarı, sitoplazma, hücre çeperi ve ribozomdan oluşurlar.
Çok küçük oldukları için hava ve su yardımıyla dünyanın hemen her tarafına taşınabilirler.
Çoğalma hızları yüksek olup dünyada fazla ve yaygın olarak bulunurlar.
En basit hücre yapısına sahiptirler. Hücre zarı, sitoplazma, hücre çeperi ve ribozomdan oluşurlar.
Çok küçük oldukları için hava ve su yardımıyla dünyanın hemen her tarafına taşınabilirler.
Çoğalma hızları yüksek olup dünyada fazla ve yaygın olarak bulunurlar.
Bakterilerde şu yapılar
bulunabilir.
Hücre zarı: Bakterinin korunmasını ve madde alış verişinin
kontrolünü sağlar.
DNA: Bakterilerin kalıtsal maddesi olup hücre zarı ve
sitoplâzmadaki olayları denetler.
Sitoplazma: Taşıdığı enzimlerle canlının yaşam olaylarını
gerçekleştirir.
Enzimler: Sitoplazmada bulunurlar. Beslenme, solunum, sentez ve
sindirim olaylarını sağlarlar.
Ribozom: Her hücrenin kendisine ait özel proteinlerinin sentezlenmesini sağlar.
Ribozom: Her hücrenin kendisine ait özel proteinlerinin sentezlenmesini sağlar.
Kamçı: Bazılarında bulunur. Sulu ortamlarda bakterinin aktif
hareketini sağlar.
Klorofiller: Bazılarında bulunur. Bakterilerin ışıklı ortamda
fotosentez yapmasını sağlar.
Hücre çeperi: Bakterinin zar ve sitoplazmasına desteklik sağlar.
Şeker - protein karışımı bir maddeden oluşur.
Bakteriler bölünerek çok hızlı
bir şekilde çoğalırlar. Uygun olmayan şartlarda çevrelerine bir kapsül
oluşturarak spor haline geçerler.
A-ŞEKİLLERİNE
GÖRE BAKTERİLER:
dört çeşit bakteri grubu bulunur;
1-Yuvarlak bakteriler: Üzüm tanesi şeklindedir ve kamçı taşımazlar.
Örnek: Zatürrre
Çubuksu bakteriler: İnce uzun şekilli bakterilerdir. Örnek: Verem
Spiral bakteriler: Kıvrık, burgu şekilli bakterilerdir. Örnek:
Kolera
Virgülsü bakteriler: Kamçıları tek ve uzun bakterilerdir. Örnek:
Frengi
B-BESLENMELERİNE GÖRE BAKTERİLER 2 çeşit bakteri
grubu bulunur.
1) Üretici bakteriler:
a)Fotosentetik bakteriler: Taşıdığı klorofilleri yardımıyla
fotosentez yapar ve ihtiyaç duyduğu besinlerin üretilmesini sağlarlar.
b) Kemosentetik bakteriler: inorganik maddelerin oksitlenmesi
sonucu ortaya çıkan enerjiyi kullanarak besin sentezi yaparlar.
2) Tüketici bakteriler: İhtiyaç duyduğu besinleri dışarıdan hazır
olarak alan bakterilerdir. Bunların da yaşama şekillerine göre farklı tipleri
bulunur.
a) Çürükçül bakteriler: Canlı artık ve kalıntılarını ayrıştırarak besin ihtiyacını karşılarlar.
b) Parazit bakteriler: Başka canlıların vücudunda barınarak hazır besin alır ve hastalık oluştururlar.
c) Ortak yaşam bakterileri: Birlikte yaşadığı canlıyla karşılıklı madde alış verişi yaparak beslenirler.
a) Çürükçül bakteriler: Canlı artık ve kalıntılarını ayrıştırarak besin ihtiyacını karşılarlar.
b) Parazit bakteriler: Başka canlıların vücudunda barınarak hazır besin alır ve hastalık oluştururlar.
c) Ortak yaşam bakterileri: Birlikte yaşadığı canlıyla karşılıklı madde alış verişi yaparak beslenirler.
1)
Anaerob
Bakteriler:
Bakteriler organik besinleri
parçalayarak enerjilerini elde ederken genellikle oksijen kullanmazlar.
Bunlar havasız yerlerde de
yaşayarak çoğalırlar.( Konservelerde olduğu gibi)
Bunlardan bazıları oksijenin
olduğu yerde hiç gelişemezler. Örnek: Clastrodium tetani (Tetanos bakterisi)
2) Aerob Bakteriler:
Bazı bakteri grupları
(Escherichia coli, Zatürree ve Yoğurt Bakterisi gibi) ancak oksijenli ortamda yaşayabilir.
Bunlarda mitokondri olmadığı için
solunum hücre zarının iç kısmındaki kıvrımlarda (mezozom) gerçekleştirilir.
Örnek: Azot Bakterileri.
3) Geçici Aerob veya Geçici
Anaerob Olanlar:
Asıl solunumları oksijensiz
olduğu halde kısa süre için aerob olanlara "Geçici Aerob" denir.
Normal solunum şekli aerob
olanlar ise havasız kalınca fermantasyona başvururlar. Bunlara "Geçici
Anaerob" denir.
D- BOYANMALARINA GÖRE BAKTERİLER:
Danimarkalı Bakteriyolog Gram tarafından geliştirilen boyalarla (kristal viyole) boyanan bakterilere Gram (+) (kalın çeperli), boyanmayanlara ise Gram (-) (ince çeperli ve genelde patojen) bakteriler denir.
Danimarkalı Bakteriyolog Gram tarafından geliştirilen boyalarla (kristal viyole) boyanan bakterilere Gram (+) (kalın çeperli), boyanmayanlara ise Gram (-) (ince çeperli ve genelde patojen) bakteriler denir.
BAKTERİLERDE ÜREME
1-Eşeysiz (Bölünerek) Çoğalma
Bütün bakteri türlerinin esas
üreme şekli bölünmedir. Su, besin maddesi ve sıcaklığın uygun olduğu ortamlarda
çok hızlı bölünürler. Bu bölünmeler her 20 dakikada bir gerçekleşir. Böylece
geometrik olarak artmaya başlarlar. Ancak bu artış sürekli değildir. Çünkü zamanla
ortam sıcaklığı artar, asitler ve CO2 birikir, besin maddeleri tükenir. Bunlar
bakteriler için öldürücü doza ulaşınca geometrik artış bozulur.
2-Eşeyli Üreme (Konjugasyon-DNA transferi)
Plazmit taşıyan bir bakteri ile
taşımayan bir bakteri karşı karşıya gelerek sitoplazmik bir köprü kurarlar ve
plazmitin bir zinciri karşı tarafa geçer ve her iki zincir kendini eşleyerek
her iki bakteri aynı direnci kazanmış olur. Bu sayede kalıtsal çeşitliliklerini
artarak değişen ortamlara uyum yapma imkanı bulurlar. Bu çeşitliliğe ise Kalıtsal Varyasyon denir.
BAKTERİLERİN FAYDALARI
Çürütücü bakteriler canlı
kalıntılarını parçalayarak doğal temizliğin gerçekleşmesini ve toprağın mineral
oranının artmasını sağlarlar.
Maya bakterileri fermantasyon
sonucu ürettiği asit ve alkolle besinlerin mayalanmasını sağlar. Turşu, içki,
yoğurt oluşumu gibi.
Ortak yaşam bakterileri,
Selülozun sindirilmesi, vitamin üretilmesi ve azotun tutulması gibi olaylarda
birlikte yaşadığı canlıya yardımcı olur.
BAKTERİLERİN ZARARLARI
Patojen ve bazı zararlı
bakteriler insanlarda tifo, kolera, zatürre, verem gibi hastalıların oluşmasına
neden olurken, bazıları da besinlerin gıda yapısında bozulmalara neden olurlar.
II. ARKELER ALEMİ
Zorlayıcı ortam şartlarına uyum
sağlamış tek hücreli prokaryotik canlılardır.
1.Metanojenik Arkeler: CO2’i hidrojenle birleştirerek
CH4 üreterek beslenirler. Zorunlu anaerobiktirler. Bataklıklar, göl dipleri,
çiftlik gübrelerinde, çöplerde, geviş getiren hayvanların midesinde, insan ve
termitlerin kalın barsaklarında bulunur.
2. Halofiller (Aşırı tuzcullar): tuz gölü ve Kızıldeniz
gibi tuzlu ortamlarda yaşar. Bazı türleri gelişebilmek için deniz suyunun on
katı kadar tuz yoğunluğuna ihtiyaç duyarlar.
3. Aşırı Termofiller: sıcak ortamlarda yaşarlar
genellikle 65-85 C arasında yaşamakla birlikte bazıları 105 C nin üstündeki
sıcaklıklarda yanardağ bacalarının çevresinde ve derin deniz termik çukurları
çevresinde yaşarlar.
4. Pisikrofilik (Soğuk seven): üyelerinin %80’i 5
C’nin altında yaşar. Bazı türleri neredeyse donma noktasına yakın yaşam
şartlarına direnç gösterirler. Bu şartlarda yaşayabilmek için enzim
ativitelerini, hücre zarı akışkanlığını, protein yapılarını, besin maddelerinin
ve atık maddelerin hücreye giriş çıkışını değiştirebilir.
Arkeler atık metallerin zehirli
özelliklerinin azaltılmasında, kalitesi düşük metal cevherlerinin saflaştırılmasında,
atık suların temizlenmesinde, biyogaz üretiminde kullanılır.
III. PROTİSTLER ALEMİ
Vücutları; hücre zarı, sitoplâzma, organeller, çekirdek ve bazılarında hareket yapılarından oluşur.
Sulu ortamlarda ve canlıların vücudunda yaşayabilirler.
Çoğunluğu tüketici olup dışarıdan hazır besin alır.
Tatlı sularda yaşayanlarda bulunan kontraktil kofullar fazla suyun boşaltımını sağlar.
1. Kamçılılar:
Aktif hareketini kamçıları
yardımıyla sağlarlar. Öglena türlerinde kloroplast bulunur ve fotosentezle
besin üretebilirler.
2. Kök ayaklılar:
Hücre şekillerini değiştirerek
yalancı ayak oluştururlar. Böylece besin alma ve aktif hareketlerini
gerçekleştirirler. Amip gibi.
3. Silliler:
Hücreleri çevresi kısa sillerle
kaplıdır. Sillerin faaliyeti hareket ve beslenmede etkili olur. Yapısında iki
tane çekirdek bulunur. Paramesyum gibi.
4. Sporlular:
Çoğalmasını sporlar yardımıyla
sağlar. Tamamı iç parazit olup hareket yapıları yoktur. Plazmodyum türü insanda
sıtma hastalığını oluşturur.
5. Su yosunları (Alg'ler) :
Gerçek kök, gövde ve
yaprakları olmayan basit yapılı bitkilerdir. Çoğu haploid(n) kromozom taşır. Yeşil, kahverengi, esmer, kırmızı
alg'ler olmak üzere gruplandırılır. Üremeleri vejetatif, sporla ve izogamiyle
olur. Chlamidomonas gibi bazı türleri tek hücrelidirler. Bazı türleri
hem tek hücreli hemde gözle görülecek büyüklükte (makroskopik) dir.
(Acetebularia gibi).
6.
Cıvık Mantar
Protist düzeyinde yapıya sahip çeşitli canlılar, sporangiyum
ürettikleri için, esasen mantar olarak değerlendirilmişlerdir. Bu grupta Chytridiomycota,
cıvık mantarlar, su mantarları ve Labyrinthulomycetes gruplarının üyeleri
bulunur. Günümüzde, Chytridiomycota canlılarının mantarlarla akraba olduğu
anlaşılmıştır ve onlarla birlikte sınıflandırılır. Diğerleri ise selülozdansa kitin
içeren hücre duvarları bulunan Heterokontophyta ve hücre duvarları bulunmayan Amoebozoa
içinde değerlendirilir.
IV. MANTARLAR ALEMİ
1-Sentrozom ve kamçı oluşumu
yoktur
2-Eukaryot, Bira mayaları
haricinde çok hücreli canlılardır.
Tamamı tüketici olarak beslenir.
3-Miselyum denen hücre sıralarından Oluşurlar
3-Miselyum denen hücre sıralarından Oluşurlar
4-Hücre çeperleri bulunur. Çeper
kitinden oluşmuştur
5-Mavi-Yeşil alglerle Likenleri
oluştururlar
6-Hücre dışı sindirim
yaparlar.
7-Hücrelerde besin olarak yağ ve
glikojen bulunur
8-Saprofit, parazit, patojen
ve mutualist beslenirler
9-Sporla çoğalırlar (Metagenez
görülür.)
10-Canlı vücudunda ve organik
artıklarda bulunurlar.
11-Gerçek dokusal
oluşumları yoktur.
MANTAR ÇEŞİTLERİ
Tek hücreli olup
tomurcuklanarak çoğalabilir. Etil alkol fermantasyonu yaparlar. Hamurun
mayalanmasında etkilidirler.
Sporlarının
çimlenmesiyle çayır mantarlarını oluşturur. Topraktaki canlı kalıntılarını
ayrıştırarak beslenir. Bir kısmı besin olarak kullanılır.
C. Küf Mantarları:
Sporlarının çimlenmesiyle oluşan
pamuksu yapıdaki hifleriyle canlı kalıntılarını çürüterek beslenirler.
Parazit çeşitleri hastalık yapar.
Örnek pamukçuk atlet ayağı
LİKENLER
Mavi-yeşil alglerle mantarların ortak (mutual) yaşaması sonucunda oluşur. Likenin yapısında bulunan algler mantara besin ve oksijen sağlarken mantarda alge su ve karbondioksit sağlayarak algin besin sentezine neden olur. Ağaç gövdelerinde ve kaya üstlerinde yetişir. Parazit çeşitleri de vardır.
Hiçbir canlının bulunmadığı bir ortamda yaşayabilir. Dolayısıyla süksesyonda birinci evresinde görülür.
Mavi-yeşil alglerle mantarların ortak (mutual) yaşaması sonucunda oluşur. Likenin yapısında bulunan algler mantara besin ve oksijen sağlarken mantarda alge su ve karbondioksit sağlayarak algin besin sentezine neden olur. Ağaç gövdelerinde ve kaya üstlerinde yetişir. Parazit çeşitleri de vardır.
Hiçbir canlının bulunmadığı bir ortamda yaşayabilir. Dolayısıyla süksesyonda birinci evresinde görülür.
KÜLTÜR MANTARCILIĞI
mantar loş, ısı ve nem durumu
ayarlanabilen, havalandırılması kolay olabilecek yerlerde yetiştirilmelidir. Mağaralar
yılın belli mevsimlerinde boş kalan soğuk hava depoları, seralar, evin
kullanılmayan bodrum veya kilerlerinde mantar yetiştiriciliği yapılabilir.
V. BİTKİLER ALEMİ
Hepsi ototrof canlılar olup,
kloroplast taşırlar. Bu sayede fotosentez yaparlar. Çiçeksiz ve çiçekli lıbitkiler
olarak iki filum'a (şubeye) ayrılırlar. Hücreleri genellikle çeper taşır.
A) ÇİÇEKSİZ BİTKİLER:
Çiçek ve tohum oluşturmazlar. Üremelerini sporla ya da eşeysiz ve eşeyli üremenin birbirini takip ettiği döl almaşı ile gerçekleştirirler.
Çiçek ve tohum oluşturmazlar. Üremelerini sporla ya da eşeysiz ve eşeyli üremenin birbirini takip ettiği döl almaşı ile gerçekleştirirler.
1. DAMARSIZ ÇİÇEKSİZ BİTKİLER
a) Kara yosunları: İletim demetleri yoktur. Nemli yerlerde
yaşarlar. Döl almaşıyla eşeyli ürerler. Gerçek yapraklar olmayıp, yaprağımsı
yapıları vardır.
b) Ciğer otları: Karayosunlarına benzer yerlerde yaşar, yassılaşmış
yaprakları vardır.
2. DAMARLI ÇİÇEKSİZ BİTKİLER
b) Kibrit otları
c) Atkuyrukları
B) ÇİÇEKLİ (TOHUMLU) BİTKİLER
Eşeyli üremelerini çiçeklerde oluşan tohumlarla yaparlar. Gerçek kök, gövde ve yaprakları vardır. İletim demetleri gelişmiştir. Birçok türü vejetatif yolla eşeysiz olarak da ürerler (Gül, Çilek, Patates gibi...). Bazı türleri klorofil taşımaz ve diğer bitkilerin üzerinde parazit olarak yaşar. Böcekçil bitkiler klorofil taşıdıkları ve kendi besinlerini ürettikleri halde dış ortamdan azot aldıkları için hem ototrof hem de hetetrof olarak nitelenir. Tohumlu bitkiler 2 alt bölüme ayrılır:
Eşeyli üremelerini çiçeklerde oluşan tohumlarla yaparlar. Gerçek kök, gövde ve yaprakları vardır. İletim demetleri gelişmiştir. Birçok türü vejetatif yolla eşeysiz olarak da ürerler (Gül, Çilek, Patates gibi...). Bazı türleri klorofil taşımaz ve diğer bitkilerin üzerinde parazit olarak yaşar. Böcekçil bitkiler klorofil taşıdıkları ve kendi besinlerini ürettikleri halde dış ortamdan azot aldıkları için hem ototrof hem de hetetrof olarak nitelenir. Tohumlu bitkiler 2 alt bölüme ayrılır:
1- AÇIK TOHUMLULAR (Kozalaklı bitkiler) : Her zaman yeşil kalan, çoğu iğne
yapraklı, kozalaklı, reçineli ağaç ve çalılardan meydana gelen, çok yıllık
bitkilerdir. Otsu formu yoktur. Tohum taslakları ovaryum tarafından
örtülmemiştir. Erkek ve dişi organ genellikle farklı çiçeklerde bulunur.
Çoğunda besi doku (endosperm) döllenme olmadan gelişir.
Bunun için endosperm haploid (n) kromozomludur. Çenek sayısı
değişkendir (Çam polikotildir). Çam,
ardıç, ladin, göknar ve porsuk ağacı bu gruptandır.
KAPALI
TOHUMLULAR:
Tohumları meyve bulunduğundan
ovaryum tarafından örtülmüştür. Odunsu ve otsu çeşitleri vardır. Çok yıllık
olanların bazıları kışın yaprağını döker, bazıları dökmez. Çenek sayısına göre
tek çenekli ve çift çenekli diye iki sınıfa ayrılırlar. Tohum oluşurken çift
döllenme görülür. Bunun için besin dokusu olan endosperm 3n
kromozomludur.
Tohumlarında bir
çenek bulunur. Çoğu tek yıllık otsu bitkilerdir. Tahılgiller ve zambakgiller,
soğangiller, palmiyegiller iki önemli takımlardır. Buğday, Mısır, Lale, Muz,
Soğan, Hurma ve birçok ot türü bu sınıf içinde yer alır. Hiçbirinin gövdesinde kambiyum bulunmaz. Bunu için boyları uzun,
gövdeleri incedir. Yaprakları genellikle ince uzun, paralel damarlı, kökleri saçak
kökdür. İletim demetleri (damarlı) gövdede düzensiz dağılmıştır.
B) Çift çenekliler (Dikotiledonlar) : Tohumlarında iki çenek vardır.
Gövdelerinde kambiyum halkaları bulunur
(Çok yıllık olan türlerinde). Bu
sayede iletim demetleri gövdeye düzenli olarak dizilmiştir. Bu sınıfa örnek
olarak; Baklagiller, Gülgiller,
Kabakgiller, Asmagiller gibi birçok takım örnek verilebilir. Kökler derine
gider, yaprak yüzeyleri geniştir.
Ökaryotik, hetetrof, çok hücreli
çoğu (sünger ve mercanlar hariç) aktif hareket edebilin ve sinir sistemine
sahip canlılardır.
OMURGASIZ HAYVANLAR
Sinir şeritlerini koruyan
özel yapıları gelişmemiştir. Sinir şeridi karın kısmında bulunur. Çoğunda dış
iskelet bulunur.
1. SÜNGERLER
En ilkel hayvan grubudur. Sularda
bir yere tutunarak yaşarlar. Vücutlarında doku ve organ farklılaşması yoktur.
Sudaki besin parçacıklarıyla beslenirler. Yumurta ve tomurcuklanma ile
çoğalırlar.
2. SÖLENTERLER
Vücutlarında tam bir doku ve
organ farklılaşması görülmez. Basit bir sindirim kanalı ve ağsı sinir
yapılarını taşırlar. Sölenterlerin üç çeşidi bulunur.
Bunlar denizanası, mercan ve hidradır. Yumurta üretimi ve tomurcuklanma ile çoğalabilirler.
Bunlar denizanası, mercan ve hidradır. Yumurta üretimi ve tomurcuklanma ile çoğalabilirler.
3. SOLUCANLAR
Doku ve organ farklılaşması
görülen ilk hayvan grubudur. Kasları yardımıyla aktif hareket edebilirler.
Yumurta ile çoğalırlar. Derileri ince ve nemli olup deri solunumu yaparlar. Üç
farklı çeşidi bulunur.
a) Yassı solucanlar: Vücutları ince uzun ve bölmelidir.
Tenya (şerit) ve planarya bu gruba girer.
Tenya iç parazit olup baş, boyun ve yassı halkalardan oluşur. Ağız ve sindirim kanalı yoktur.
İnsan ve bazı hayvanların vücudunda barınır.
Tenya iç parazit olup baş, boyun ve yassı halkalardan oluşur. Ağız ve sindirim kanalı yoktur.
İnsan ve bazı hayvanların vücudunda barınır.
Büyüme ve çoğalması için 2 farklı
canlının vücudunu kullanır.
Büyümek için ara konak canlının,
çoğalmak için son konak canlının vücudunu kullanır. Dört çeşit tenya insan
yaşamını etkiler. Tenya yavrularına keseli kurt denir ve ara konağın kaslarında
bulunur. Son konağın, ara konak olan canlıyı yemesiyle son konağın vücuduna
bulaşır.
b)Yuvarlak solucanlar:
Vücutları yuvarlak, uzun ve
bölmesizdir. Tamamı iç parazittir. İnsan ve hayvanların iç organ ve bağırsaklarında
barınırlar. Genelde iyi temizlenmemiş ve pişirilmemiş yiyeceklerle insan
vücuduna bulaşabilir. Bağırsak solucanı, trişin, kıl kurdu gibi.
c)Halkalı solucanlar: Vücutları uzun ve bölmelidir.
Bağımsız olarak yaşarlar. Toprak solucanı ve sülük bu gruba girer. Toprak
solucanları toprakla birlikte aldığı organik besinleri yiyerek beslenir.
Faaliyetleri sırasında toprağın havalanmasını, nemlenmesini, gübrelenmesini
sağlar. Vücudun kopmasıyla rejenerasyon yapıp çoğalabilir
4. YUMUŞAKÇALAR
Su ve nemli topaklarda yaşarlar.
Vücutları nemlidir. Karada yaşayanları deri suda yaşayan solungaç solunumu
yapar. Vücutları çevresinde kavkıları bulunur. Ahtapot, midye, salyangoz,
mürekkep balığı bu gruba girer.
5. EKLEM BACAKLILAR
En fazla türe sahip olan hayvan
grubudur. Vücutları çevresinde kitin yapılı dış iskelet bulunur. Karada
yaşayanları trake ve suda yaşayanları solungaç solunumu yapar. Dört çeşit alt
grupta incelenir.
a.Böcekler:
Vücutları baş, göğüs ve karın kısımlarından oluşur. Yumurtayla
çoğalırlar. Büyüme ve gelişmeleri sırasında başkalaşım geçirirler. Kelebek,
Karınca, Arı, Çekirge, Karasinek gibi.
b.Çok ayaklılar:
Her vücut halkasından bir çift ayak çıkar.
Kırkayak ve çıyan gibi.
c.Örümcekler:
Anten ve kanat taşımazlar. Akrep, bit, pire, kene, örümcek gibi.
d.Kabuklular:
Eklem bacaklıların suda yaşayan
grubudur. Yengeç, istakoz, karides gibi.
6. DERİSİ DİKENLİLER
Vücudu üzerinde dikensi sert
çıkıntılar korunmayı sağlar. Tamamı sularda yaşar. Solungaçlarıyla solunum
yaparlar. Denizyıldızı, denizkestanesi, denizhıyarı gibi canlılar bu gruba
girer.
B. OMURGALI HAYVANLAR
Vücutlarında kemik ve kıkırdaktan
yapılmış iç iskeletleri bulunur. En gelişmiş canlı grubudur. Doku ve organ
gelişimi en yüksek derecede bulunur. Vücutlarında özel görevler yapan sistemler
bulunur. Hepsi eşeyli yollarla çoğalırlar. Böbrekleriyle boşaltım yaparlar.
Omurgalılar beş ayrı grupta toplanırlar.
1. BALIKLAR
Tatlı ve tuzlu sularda yaşarlar.
Solungaç solunumu yaparlar. Yüzgeçleriyle hareket ederler. Vücutları koruyucu
olan pullarla kaplıdır. Kalpleri bir kulakçık ve bir karıncık olarak iki
odacıklıdır. Kalpleri, vücuttaki kirli kanı toplayıp solungaçlara gönderir. Bu
nedenle kalpte sadece kirli kan bulunur. Soğukkanlı canlılardır. Vücut
sıcaklıkları suya bağlıdır. Kış uykusuna yatmazlar. Dış döllenme ve dış gelişmeyle
yumurta üreterek çoğalırlar. Köpek balığı, Hamsi, Kefal, Alabalık, Palamut bu
gruba girer.
2. KURBAĞALAR
Derileri ince ve nemli olan
canlılardan oluşur.
Su kenarlarında yaşarlar. Yavruyken solungaç, erginken deri ve akciğer solunumu yaparlar.
Arka ayakları uzun olup perdelidir. Sıçramasını ve suda yüzmesini sağlar. Dilleri uzun ve yapışkanlıdır. Çoğunlukla böcekleri tutarak beslenirler. Kalpleri iki kulakçık ve bir karıncıktan oluşur. Vücuttan gelen kirli kan ile akciğerden gelen temiz kan karıncıkta karışır. Vücuda karışık kan gönderilir. Yeterli enerjiyi üretemediği için soğukkanlıdırlar. Dış döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurtayla çoğalırlar. Büyümeleri sırasında larvaları başkalaşım geçirir ve erginleşir. Kuyruklu ve kuyruksuz kurbağa olarak adlandırılan türleri bulunur.
Su kenarlarında yaşarlar. Yavruyken solungaç, erginken deri ve akciğer solunumu yaparlar.
Arka ayakları uzun olup perdelidir. Sıçramasını ve suda yüzmesini sağlar. Dilleri uzun ve yapışkanlıdır. Çoğunlukla böcekleri tutarak beslenirler. Kalpleri iki kulakçık ve bir karıncıktan oluşur. Vücuttan gelen kirli kan ile akciğerden gelen temiz kan karıncıkta karışır. Vücuda karışık kan gönderilir. Yeterli enerjiyi üretemediği için soğukkanlıdırlar. Dış döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurtayla çoğalırlar. Büyümeleri sırasında larvaları başkalaşım geçirir ve erginleşir. Kuyruklu ve kuyruksuz kurbağa olarak adlandırılan türleri bulunur.
3. SÜRÜNGENLER
Gövdelerine oranla kol ve
bacakları zayıf olduğu için karınları üzerinde sürünürler. Vücut çevresi
pullarla kaplıdır. Akciğerleriyle solunum yaparlar.
Kalpleri üç odalı olup iki kulakçık ve bir karıncıktan oluşur. Karıncıkta bulunan yarım perde kirli ve temiz kanın karışmasını azda olsa engeller.
Vücutta karışık kan dolaşır ve soğukkanlı canlılardır. İç döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurtayla çoğalır. 4 farklı alt grubu bulunur.
Kalpleri üç odalı olup iki kulakçık ve bir karıncıktan oluşur. Karıncıkta bulunan yarım perde kirli ve temiz kanın karışmasını azda olsa engeller.
Vücutta karışık kan dolaşır ve soğukkanlı canlılardır. İç döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurtayla çoğalır. 4 farklı alt grubu bulunur.
a.Kertenkeleler
Bazı türleri uzun ve hareketli
olan kuyruklarını düşmanlarından kaçmak için kopartabilirler. Kopan kuyruk
zamanla rejenerasyonla onarılır.
b.Yılanlar:
Kol ve bacakları yoktur.
Kıvrılarak hareket ederler.
Zehirli olanlar dişleriyle avlarını etkisiz hale getirirler. Hayvanları yutarak beslenirler. Büyümeleri sırasında derilerini değiştirirler.
Zehirli olanlar dişleriyle avlarını etkisiz hale getirirler. Hayvanları yutarak beslenirler. Büyümeleri sırasında derilerini değiştirirler.
c.Kaplumbağalar:
Vücut çevresinde bağa denen sert
ve kalın bir kabuk korunmasını sağlar.
d.Timsahlar:
Ekvatoral kuşakta yaşarlar. Kış
uykusuna yatmazlar. Üst çenesini hareket ettiren tek omurgalı grubudur.
Kalpleri dört odacıklıdır. Vücutlarında karışık kan dolaşır. Su kenarlarında
yaşarlar.
4. KUŞLAR
Vücutları tüylerle kaplıdır. Tüyler
uçmayı ve vücut sıcaklığının korunmasını sağlar. Akciğer solunumu yaparlar.
Ağız uçları gaga şeklindedir. Ağızlarında diş bulunmaz. Dişin görevini sindirim
kanalındaki taşlık organı yapar. Kalpleri dört odacıklı olup, sağ tarafta
kirli, sol tarafta ise temiz kan bulunur.
Vücutta temiz kan ve kirli kan ayrı ayrı dolaşır.
Sıcakkanlı canlılardır. Oluşturdukları yavrularına bakarlar. İç döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurta oluşturarak çoğalırlar. Beslenme ve yaşama şekline göre yırtıcı, tırmanıcı, ötücü, uçamayan, suda yüzebilen türleri bulunur.
Vücutta temiz kan ve kirli kan ayrı ayrı dolaşır.
Sıcakkanlı canlılardır. Oluşturdukları yavrularına bakarlar. İç döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurta oluşturarak çoğalırlar. Beslenme ve yaşama şekline göre yırtıcı, tırmanıcı, ötücü, uçamayan, suda yüzebilen türleri bulunur.
5. MEMELİLER
Vücutları kıl ve ter bezleriyle
kaplı olan canlı grubudur. En gelişmiş canlı grubu olup akciğer solunumunu
yaparlar. Yeryüzünde ortam adaptasyonları (uyum yetenekleri) en yüksek olan
canlılar olup hemen hemen her yerde bulunabilirler.
Kalpleri dört odacıklı olup kirli ve temiz kan karışmaz. Vücutlarında temiz kan dolaşır. Sıcakkanlı canlılardır. Kış uykusuna yatmazlar. İç döllenme ve iç gelişme şeklinde yavrularını belli bir hamilelik sürecinden sonra doğurarak çoğalırlar. Doğan yavrularını sütle besleyerek yetiştirirler. Yavruların bakım ve korunmasını sağlarlar.
Kalpleri dört odacıklı olup kirli ve temiz kan karışmaz. Vücutlarında temiz kan dolaşır. Sıcakkanlı canlılardır. Kış uykusuna yatmazlar. İç döllenme ve iç gelişme şeklinde yavrularını belli bir hamilelik sürecinden sonra doğurarak çoğalırlar. Doğan yavrularını sütle besleyerek yetiştirirler. Yavruların bakım ve korunmasını sağlarlar.
Memeliler
3 Grupta incelenir;
a)Gagalı Memeliler
Yapı itibariyle kuşları andırır.
İç döllenme, dış gelişme görülür. Yumurtadan çıkan yavrular tam gelişmemiştir.Anne
sütüyle beslendikten sonra olgunlaşır.Yeryüzünde yaşayan 2 önemli formu
kalmıştır. Bunlar; Platypus,Ornitorinous
b)Keseli Memeliler
İç döllenme iç gelişme görülür.
Fakat yavru tam gelişmeden dünyaya gelir. Yavru kese içinde bulunan süt beziyle
beslenerek olgunlaşır. Örneğin Kanguru,Keseli ayı,uçan sincap vs....
c)Plesantalı Memeliler
Yeryüzünde yaşayan memeli
hayvanların %97'sini oluşturur. İç döllenme ,iç gelişme görülür. Yavru tam
geliştikten sonra dünyaya gelir. Plesenta anne işe embriyo arasında madde
alışverişi sağlayan bir bağdır. Bunlara örnek olarak kutup ayısı, tavşan
Beslenme ve yaşama şekline göre memeliler
1.Otçul memeliler:
Besinlerini bitkisel kaynaklardan
alırlar. Geviş getirenlerinin mideleri 4 odalıdır ve bağırsakları uzundur. Keçi,
koyun, inek gibi.
2.Etçil
memeliler:
Besinlerini hayvansal
kaynaklardan alırlar. Ağız ve ayak yapıları yırtıcı özelliktedir. Aslan, kurt,
çakal gibi.
3.Etçil
- otçul memeliler:
Besin kaynağı olarak et ve ot kullanabilen
canlılardır. Ayı, fare, kedi, köpek gibi.
4.Kemirici memeliler:
Bitkilerin kök, gövde ve
tohumlarını kemirerek beslenirler. Tavşan, sincap, fare gibi.
5.Uçan memeliler:
Kollarını gövdeye bağlayan
pelerin şeklindeki deriyle uçarlar. Yarasa gibi.
6.Yüzen memeliler:
Kol ve bacakları yüzgeç şeklinde
olup su ortamında hareket ederler. Balina, yunus, fok gibi.
Allah razı olsun süper olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilharika olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSilAbi çok yardımcı oldu senın sayende sınıfı gectım allah razı olsun
YanıtlaSilabartmayın la :) ama uğraşmış :) takdiri hak ediyor..
Silbu kadar uyumsuz renkler bulmak için uğraştın mı ? :)
YanıtlaSilSüper Ama iyi okunmuyo sayfa renginden
YanıtlaSil